Son Ubıh, Abhazya’nın başkenti Akua’da 1974 yılında Atsınç’orakh adıyla yayınlanmış bir yapıt. Ilk kez 1990 Mayıs’ında Istanbul’da Hayri Ersoy’un çevirisiyle Türkçe olarak yayınlandı. Adıgece, İngilizce, Almanca, Rusça gibi diğer birçok dünya dilinde de yayınlanan roman, yazarı Bagrat Şınkuba’nın belirttiği gibi, “köklü geçmişe sahip olan bir halkın yüzyıl içinde yeryüzünden nasıl silindiğini sıcağı sıcağına anlatan tarihsel bir belge.” ( 1 )
Son Ubıh’ın yazılış serüveni oldukça ilginçtir. Büyük Çerkes Sürgünü ile Osmanlı topraklarına gelen Zawurkan Zolak adlı bir Ubıh’ın Förah Kozba’ya anlattıklarından oluşmaktadır. Sürgünün acısını iliklerinde hisseden Zawurkan, anayurdu Kafkasya’ya dönmüştür. Osmanlı ülkesinde yaşadıklarını Förah’a anlatmış, Förah dinlediklerini titizlikle not etmiştir. Ikinci Dünya Savaşı’na giden Förah Kozba, savaş sırasında annesinin yanına geldiğinde notları annesinin sandığına koyar, annesinden notları saklamasını ve notların kendisi dönene kadar açılmamasını ister. Notları sandığında saklayan anne, bir süre sonra oğlunun öldüğü haberini alır ancak uzun bir zaman buna inanmaz. Oğluna kendisi dönene kadar notların açılmaması konusunda söz veren anne, notları açmadan ölür. Ana-oğulun ölmesinden sonra Förah’ın dayısının oğlu Karbey Barçan ve annesi, elyazması notları sandıkta görürler. Karbey’in annesi elyazması notları kimin yazdığını ve sandığa nasıl konduğunu hatırlayınca bunları oğluna anlatır. Karbey Barçan da notları “bir ölüden mirastır” diyerek Bagrat Şınkuba’ya teslim eder.
Bagrat Şınkuba, Förah Kozba’nın mirasını okumuş, derlemiş, düzenlemiş ve yayınlatmıştır. Son Ubıh adlı romanın yayınlanışı böylesi bir süreçtir. Bu süreç, Kafkasya’dan gelen mektupları yırtan veya tütün sarıp içen üyelere sahip diaspora Çerkesleri için oldukça büyük bir anlam ifade ediyor olsa gerektir. ( * )
Son Ubıh, Ubıh halkının Samsun’da kıyıya çıkmasıyla başlıyor. Hacı Grandük Berzeg’in Çarlık Rusya’sı ve Osmanlı Devleti ile yaptığı gizli anlaşmalar sonucu toplu sürgünü gerçekleştirilen Ubıhlar, Samsun kıyısında ölümle pençeleşiyorlar, açlık, yokluk ve sefalet içinde kalıyorlar, salgın hastalıklar peşlerini bırakmıyor. Ubıhlar bu belaları yaşarken Ubıh önderlerinden Grandük Berzeg Osmanlı sadrazamının karşısında ödüllendiriliyor, asimilasyon ve kimliksizliğe ilk adımını gönüllü olarak atıyor. Sadrazamın şartlarını kabul eden Berzeg, çerkeskasını çıkarıp Osmanlı giysileri giyiyor, ismini değiştiriyor, bununla da kalmayarak soyadını terk ediyor. Hacı Süleyman ismini alan Ubıh önderi, böylece Osmanlı paşası oluyor, kendisine verilen izin doğrultusunda çevresindeki 400 hane Ubıh ile Rodos’a yerleşiyor.
Bu esnada sürgün Ubıh’lar kararsızlık içindeler. Kimi Rus çarının kendilerine acıyarak Kafkasya’ya dönmelerine izin vereceğini umarken kimisi de Osmanlı makamlarından medet umuyor. En sağlıklı kararı veren önemli sayıdaki bir Ubıh topluluğu ise anayurda dönmek üzere Rusya sınırına hareket ediyor ancak sınırda zorla durduruluyorlar. Geri dönüş umutları da ortadan kalkan Ubıh halkı, Osmanlı iskan siyaseti doğrultusunda farklı bölgelere dağıtılarak yerleştiriliyor.
Samsun civarında, kız kardeşini, yeğenini ve kız kardeşinin kocasını kaybederek sarsılan Zawurkan Zolak ise ailesiyle birlikte Osmanköy’e yerleştirilen bir Ubıh genci. Sürgün sonucu kaşeni Feldış’tan ayrı düşen Zawurkan, kaşeninin özlemiyle yanıp tutuşmaktadır. Ailesinin geçimini sağlamak için var gücüyle çalışan Zawurkan'ın hayatı, bir diğer Ubıh önderi olan Alow-ipa Şardın’ın entrikalarıyla zindana dönecektir.
Zawurkan’ın sütkardeşi olan Alow-ipa Şardın, Izmit’te yaşayan Selim Paşa adlı bir Osmanlı paşasından haber getirmiştir. Selim Paşa, Zawurkan’ın kız kardeşi Cuna’yı kendisine eş olarak almak istemektedir. Tereddütte kalan aile meclisi son kararı Cuna’ya bırakmış, Cuna ise Selim Paşa’ya ve Alow-ipa Şardın’a yakın çevrelerin etkisiyle bu teklifi kabul etmiştir. Cuna, Selim Paşa’nın karısı olacağını ummaktadır ancak olaylar hiç de öyle gelişmez. Cuna kendini Selim Paşa’nın hareminde bir cariye olarak bulur. Zülya adını alan Cuna’nın hayatı karartılmıştır!
Bir süre sonra faytonla Osmanköy’e, Zawurkan’ın evine gelen kara çarşaflı iki kadın, Cuna’nın, ikizi Kuna’yı görmek istediğini ve Selim Paşa’nın konağına çağırdığını söylerler. Kuna bunun üzerine konağa gider. Ancak ikizi Cuna’yı görmek için Selim Paşa’nın İzmit’teki konağına giden Kuna da paşanın cariyesi haline getirilir!
Uzunca bir süre kızlarından haber alamayan Zolak ailesi endişelenmektedir. İzmit’ten gelen bir arkadaşı Zawurkan’a olan biteni anlatır. Beyninden vurulmuşa dönen Zawurkan derhal İzmit’e gider, gizlice paşanın konağına girer. Bir ağacın dibinde kız kardeşlerini görebilmek amacıyla gizlenen Zawurkan bir de bakar ki, yıllardır kavuşmayı düşlediği kaşeni Feldış da paşanın konağında bir cariye olmuştur. Iki kız kardeşini ve kaşenini aynı adamın cariyesi olarak görmek Zawurkan’ı yıkmıştır. Feldış’la kısa bir konuşma yapar. Öğrenir ki Rodos’taki tüm Ubıh kızlarının sonu Feldış’ın sonu gibi olmuştur.
Feldış, kendisiyle birlikte gitmesini isteyen Zawurkan’a şöyle der : “Ben... Beni ne yapacaksın; yaşarken ölen birini? Aç domuzun önüne koysan, değer verip yemez artık! ” Ve başını öne eğer... ( 2 )
Yüreği acıyla dolan Zawurkan, Selim Paşa’nın karşısına çıkar, ondan sevdiklerini bırakmasını ister, daha fazla dayanamaz ve kamasını Selim Paşa’ya saplar. Zawurkan’ın “Kafkas ateşiyle su verilmiş kaması, sapına dek paşanın karnına gömülmekte hiç zorlanmamıştır.” ( 3 )
Zolak’ların Zawurkan’ı öcünü almıştır artık. Zindana atılır. Mısırlı zengin bir tüccar tarafından satın alınıp ölümden kurtulan Zawurkan, tüccar tarafından köle olarak kullanılır... Afrika’nın çöllerinde kimi zaman zenci tutsakların, altın kaçakçılarının elinden kaçmasına yardım eder, kimi zaman da avladığı geyiği bir zenciyle paylaşır. Bu tür davranışlarıyla halklar adına kardeşlik örnekleri sergiler.
Bir süre sonra kaçarak Mısırlı tüccarın elinden kurtulan Zawurkan, çizme almak için girdiği bir dükkanda Selim Paşa’nın adamları tarafından yakalanır ve tekrar zindana atılır. Sultan Abdülhamit’in Yeni Osmanlılar tarafından tahttan indirilmesinden sonra çıkan afla özgürlüğüne kavuşur.
Son Ubıh, bir Çerkes halkı olan Ubıhların başına gelenleri Zawurkan Zolak’ın yaşadıklarıyla özetliyor, en çarpıcı biçimiyle bize aktarıyor. Çerkes Sürgünü boyunca halkın çektiği acıları, Çerkes önderlerinin ihanetini, halkın ve tek tek bu halkın bireylerinin satılışını, Çerkes kızlarının düşürüldüğü onur kırıcı durumları anlatıyor. Met Çunatıkho Yusuf Izzet Paşa’nın yazdığının ( ** ) tersine Çerkeslerde çok eşlilik olmadığını, Afrika’da Kafkas asıllı olduğunu iddia eden Yımokhar ( Tuareg ) adlı bir halkın yaşadığını, Çerkeslerde din-kültür-vatan ilişkisini, Ubıhların Osmanlı ülkesinde yaşadıkları inanç çelişkilerini, kendilerine yapılan dini şantaj ve baskıları, Ubıhlara uygulanan iskan siyasetinin iç yüzünü, asimilasyonun Osmanlı devlet politikası olduğunu ve buna benzer bir çok tarihsel gerçeği Son Ubıh’dan öğreniyoruz.
Bütün bu özellikleriyle Son Ubıh, yazarı Bagrat Şınkuba’nın belirttiği gibi eşsiz bir tarihsel belge niteliği taşıyor.
Son Ubıh, insanı kimi zaman hüzünlendiriyor kimi zaman da kinlendiriyor. Son Ubıh’ı okuyanların eserden çıkarabileceği birçok ders var.
Öncelikle Çerkes halkı önderlerini seçerken çok daha titiz davranmalıdır. Zira Çerkes halkı, feodallerin önderliğinde bir ulusal kurtuluş savaşı vermenin bedelini çok ağır ödemiştir. Bu bedel, Ubıhlar açısından feodallerin ihaneti sonucu etnik yok oluşu yaşamaktır. “Etnik yok oluş sonsuza dek yok oluş demektir.” ( 4 ) Öyle veya böyle telafisi olmayan bir bitiştir. Tarih sahnesinden silinmektir. Bu açıdan Çerkes halkı kendisine önderlik yapacak kadroları iyi seçmelidir. Son Ubıh’ın verdiği en büyük ders budur.
Son Ubıh’ın verdiği bir diğer önemli ders de Çerkes kadınının konumuyla ilgilidir. Cuna ve Kuna kardeşlerin, Feldış’ın ve Rodos’taki tüm Ubıh kızlarının başına gelenleri öğrenen herhangi bir Çerkes kadını açısından ulusal mücadeleye etkin biçimde katılmak, politik duruş sergilemek, siyasi tavır koymak için herhangi bir başka sebep aramanın gereği yoktur. Diasporalı Çerkes kadını artık ulusal soruna ilişkin alacağı konumla mücadele bayrağını yükseltmeli, safları sıklaştırmalıdır. Zira Çerkes halkı artık yeni Cuna’lar, yeni Kuna’lar, yeni Feldış’lar görmek istememektedir. Halkımızın buna tahammülü yoktur, olmamalıdır.
Son Ubıh’dan çıkarabileceğimiz bir diğer ders de, romandaki olayları yaşayan ve çoğu olaya da bizzat tanıklık eden Zawurkan Zolak’ın anayurt Kafkasya’ya dönmüş olmasıdır. Vatanlarına Maan Kamlat’ın emrinde Ruslarla savaşmak üzere götürülen Abhazlar da tıpkı Zawurkan Zolak gibi oraya yerleşip eski evlerinde ocaklarını yeniden tüttürmeye başlamışlardır. Bu Abhaz topluluğu, Maan Kamlat’ın emrinden çıkarak “Tanrı bir daha bizi senden ayırmasın Abhazya! ” demişler, yere kapanarak vatan toprağını doya doya öpmüşlerdir. ( 5 )
Eğer “gönüllerimiz vatanımıza duyduğumuz özlemin bilediği kılıçla yaralandı” ( 6 ) ise içinde bulunduğumuz örgütlenmelerin pasif veya zıt yöndeki tutumlarına aldırmadan anayurda dönüş kararlılığı göstermeli, dönüş eylemleriyle gönüllerimizdeki ortak yaraya ilaç olmalıyız.
Derslerle dolu Son Ubıh, mücadeleye bağlılığımızın bir sebebi olmalıdır.
Son Ubıh’daki olaylar cereyan ederken halkının feci durumunun sorumlularından ve gördüğü ihanetlerden hırslanan Said adlı bir Ubıh, “Adliya!” diye haykırmıştı.
Gerçekten de Son Ubıh’ın anlattığı tarihsel süreci bilip de “Adliya!” diye haykırmamak olanaksızdır...
ADLIYA ! ( *** )
------------------------------------
Dipnotlar
1) Son Ubıh – Bagrat Şınkuba – Nart Yayıncılık , Mayıs 1990 , s. 8
2) Son Ubıh , s. 128
3) A.g.e , s. 130
4) Marje Dergisi, Ağustos '92, Tsey Ayhan Önder’in makalesi, s. 34
5) Son Ubıh , s. 166
6) A.g.e , s. 108
(*) Çorum’da Kafkasya’dan gelen bir mektubun sahiplerine teslim edilmesi istendiğinde emaneti kabul eden bir Çerkes değirmenci sigara kağıdı bulamadığı için mektuba tütün sarıp içmiştir. (Kafkasya Kültürel Dergi–1970-sayı 26 , derleyen Izzet Aydemir , s. 29 )
(**) Kafkas Tarihi , Met Çunatıkho Yusuf Izzet Paşa – Adıge Yayınları – Ankara 2002 , s. 246
(***) Adliya : Ubıh dilinde köpekler anlamına gelmektedir
Alıntı